background

Meşru Savunma

post image

Meşru Savunma

ÖZET

İnceleme konumuz olan meşru savunma , Türk hukuk sisteminde 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 25.maddesinde ve bağlantılı olarak da madde 27/2 de meşru savunmada sınırın aşılması başlığı altında düzenlenmiştir. Kişilerin kuvvet kullanmasının saldırıya ilişkin koşullar ve savunmaya ilişkin  koşullar altında , olaya uygun düştüğü ölçüde, bir yaptırımla karşılaşmayacağı, hem Türk hukuk sisteminde hemde uluslararası hukuk alanında inceleme konusu yapılarak somut olaylar çerçevesinde pekiştirilmesi sağlanmıştır.Bu bağlam da çalışmamız Yargıtay kararlarıyla desteklenmiştir.Meşru savunma ile önemli bir bağlantıya sahip ve TCK madde 30 ‘ da düzenlenen ‘hata kavramı’ hukuki mahiyetiyle bağdaşlaştırılarak ayrı bir başlık altında sunulmuştur. Aynı zamanda  kıstas yapılabilecek kurumlar haksız tahrik ve zorunluluk hali olmak üzere ele alınmış benzerlik ve farklılıklarıyla detaylı bir şekilde incelenmiştir.

Anahtar Kelimeler : Meşru savunma , kuvvet kullanma , saldırı  , hata

ABSTRACT

Legitimate defense, which is the subject of our review, is regulated under the title of exceeding the limit in self-defense in Article 25 of the Turkish Penal Code No. 5237 and in connection with Article 27/2 in the Turkish legal system. It has been ensured that the use of force by individuals under the conditions of the attack and the conditions of the defense will not face a sanction, to the extent that it is appropriate to the event, and it has been examined both in the Turkish legal system and in the field of international law, and it has been reinforced within the framework of concrete events. In this context, our work has been supported by the decisions of the Supreme Court. The concept of 'error', which has a connection and is regulated in Article 30 of the TCK, has been presented under a separate title by reconciling it with its legal nature. At the same time, the institutions that can be used as criteria have been examined in detail with their similarities and differences, which are considered as unjust provocation and necessity.

Keywords : Legitimate defense , use of force , attack , error

KISALTMALAR

AİHS : Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi

A.D : Adalet Dergisi

Bkz. : Bakınız

C. : Cilt

C.D : Ceza Dairesi

CHD : Ceza Hukuku Dergisi

CGK : Ceza Genel Kurulu

CMK : Ceza Muhakemesi Kanunu

Çev. : Çeviren

E. : Esas

EÜHFD: Erciyes Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi

Fak. : Fakülte

Huk. : Hukuk

K. : Karar

k.g : Karşı Görüş

m. : Madde

Ör. : Örnek

PVSK : Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu

s. : Sayfa

SBE : Sosyal Bilimler Enstitüsü

T. : Tarih

TBB : Türkiye Barolar Birliği

TCK : Türk Ceza Kanunu

Uyap : Ulusal Yargı Ağı Projesi

GİRİŞ

Tarihin en eski dönemlerinden günümüze kadar hukukun varlığı şüphesiz insan onuru ekseninde gelişmiş, ilkel çağlardan ,modern dönemlere kadar çeşitli evrelerden geçerek çağdaş hukuk sistemi günümüzdeki haliyle görünümünü kazanmıştır. Her ne kadar ülkeden ülkeye, toplumdan topluma farklılıklarımız mevcut olsa da insanın varlığı kaçınılmaz benzerlikleri de ortaya koymuştur. Hukuki yanıyla bu benzerlikleri ifade edecek olursak başlangıçta yaşam hakkı, vücut dokunulmazlığı ve bu haklarımıza yönelik saldırıların mevcudiyeti zamanla meşru savunma başlığı altında bir düzenleme getirilmesi gerekliliğini ortaya koymuştur. Bu düzenleme belirli dönemlerde dar yorumuyla bahsedilen yaşam, namus kavramlarını kapsayacak ölçüde ifade edilirken, modern hukukun bir yığınlar bütünü olarak kendine eklemeler yapıp zamanla geniş anlamıyla,sınırlamalara tabi tutulmaksızın hak kavramından hareketle şeref, mülkiyet ve benzeri haklarımızı da içine alarak savunabilmemize imkan sağlamıştır.Bu hakkın ,içinde bulunduğumuz yüzyıl itibari ile de değerlendirdiğimizde  başvurulmasının kaçınılmaz olduğu gerçeği, bizi kanunlarımızda açıkça düzenlemelere gidilerek ,hangi koşullar altında işlerlik kazanacağına ilişkin bir çerçeve çizmemiz  ihtiyacı doğurmuştur. Meşru savunmanın kapsamıyla alakalı olarak bahsedilecek ‘saldırıya ilişkin şartlar’ ve saldırıya karşılık ‘savunmaya ilişkin şartlar’ yani , hangi unsurların varlığı halinde meşru savunmaya tabi bir durumun doğacağı çalışmamızın inceleme konusunu oluşturmaktadır. Çünkü bahsedilmesi gereken  ölçülülük ilkesine uyulmaması halinde ve ilgili mevcut koşulların somut olayımızda gerçekleşmemesi durumunda farklı yaptırımlarla karşılaşacağımız şüphesizdir.Meşru savunmanın hem ulusal hem de uluslararası alanda yapılan düzenlemelerle koruma altına alınmış olması hem köklü hem de önemli bir hukuk normu olduğunun varlığına işarettir. Bu bağlamda somut olaylarla da sık sık karşımıza çıkarak, Yargıtay kararlarına konu olmuş olan düzenleme çeşitli kurumlarla da kümülatif şekilde değerlendirmeye alınacak, kıstaslar yapılarak Türk Ceza Kanununun ilgili konuları üzerinde değerlendirmeye gidilecektir.

BİRİNCİ   BÖLÜM

MEŞRU  SAVUNMAYA İLİŞKİN  HUKUKİ DÜZENLEMELER

KELİME ANLAMI  VE  HUKUK SİSTEMLERİNDE Kİ GÖRÜNÜMÜ

1. MEŞRU SAVUNMA  -  ETİMOLOJİK YAPISI

   Meşru müdafaa yada halk arasında  yaygın şekilde kullanılan bir başka ismiyle nefsi müdafaanın etimolojik yapısına baktığımızda arapçada ki maşrū (meşru)yasaya uygun , hukuki ,nefis yani kişi ve mudâfaa (müdafaa) direnme karşı koyma anlamında ifade edilmektedir.Bununla beraber TCK da meşru savunma ,doktrinlerde de yasal savunma şeklinde karşımıza çıkabileceği gibi çalışmamızda TCK da ki haliyle ‘meşru savunma’ olarak ifade edilecektir.

Meşru savunmanın kısaca tanımı yapılacak olursa,uğranılan bir saldırı karşısında kişinin kendisini veya bir başkasını saldırıyla orantılı olacak bir kuvvetle koruması şeklinde ifade edilebilmektedir.Meşru savunma hem Türk hukuk sisteminde hem de günümüz hukuk düzenlerinde ki yorumlamalar ve koşulları itibari ile farklılıklar göstermiş olsa da genel hatlarıyla çerçevesi ifade edilen tanımla çizilmiştir. Aşağıda meşru savunmanın diğer tanımlamaları ve doktrinde çeşitli yazarlar tarafından mevcut açıklamalarından bahsedilecektir.

İşlenmekte olan haksız bir tecavüzü kuvvet kullanarak defetmek hakkıdır.
Kişinin haksız ve mevcut bir saldırıyı kendisinden uzaklaştırmak için gösterdiği orantılı ve zorunlu tepkidir.
Meşru müdafaa gerek kendisinin gerek başkasının nefsine veya ırzına vukubulan haksız taarruzu filhal defi zarurettidir.


ARTUK – GÖKÇEN – YENİDÜNYA’ ya göre meşru savunma ; “Kişinin, hukuk düzenince  korunan haklarına karşı gerçekleştirilen saldırılara, yahut üçüncü kişilerin maruz kaldıkları bu tarz fillere yönelik kuvvet kullanarak karşı çıkmasıdır” şeklinde ifade edilmiştir.

DÖNMEZER ise  meşru savunmayı şu şekilde tarif etmiştir; “Bir kimsenin, kendisine veya başkasına karşı yapılan haksız bir saldırıyı def etmek maksadıyla ve başka suretle korunması olanaklı bulunmayan, böyle bir saldırıdan kurtulmak üzere yaptığı savunmaya meşru savunma denilir.” Bir kimsenin kendisine veya başkasına karşı yapılan saldırı karşısında, savunma amaçlı olarak saldırıyı uzaklaştırmak için ölçülü kuvvet kullanılmasını ifade eder. Bir şahsın uğradığı bir saldırıyı def etmek için, yapılan saldırıya ölçülü olarak karşı koymak suretiyle, saldırgana zarar vermesi meşru savunmadır.

HAKERİ’ ye göre meşru savunmada temel fikir ; “Hak, haksızlığa boyun eğmemelidir. Hukuk esasen haksızlığı yenmek, adaletsizliği, saldırıları yasaklamak amacını güder. Hukuku korumak, haksızlığı yenmek için savaşan kimsenin hareketini ise hiçbir hukuk düzeni hukuka aykırı olarak kabul edemez” olarak belirtmektedir.

2.  MEŞRU SAVUNMANIN GÜNÜMÜZ HUKUK SİSTEMLERİNDEKİ GÖRÜNÜMÜ

A-)  Genel Olarak

     Meşru savunma ,hukuk sistemlerince kapsam itibari ile farklılık arz etse de çerçevesi çizilen ve bir çok ülkede kabul edilmiş, uluslararası hukuk metinlerinde de yer almış eski bir normdur.Çalışmamızın bu bölümünde meşru savunmanın hukuk sistemlerinde ki görüntüsü ve uluslararası metinlerde yer almış olduğu şekliyle  açıklamalarda bulunulacaktır.

     Tarihsel bağlamda çok eski zamanlara dayanan ve ilk izlerini de döneminin en gelişmiş hukuk sistemi olan Roma hukukundan alarak günümüze süregelen meşru savunma, çeşitli dönemlerde dini muhtevalarla da harmanlanarak, toplumların hukuk sistemlerinde varlık kazanmıştır. Bu açıklamadan da hareketle bahsedebileceğimiz İslam hukukunda,bir hukuka uygunluk nedeni olarak görülmüş, mala, hayata ,ırz ve namusa yönelik bütün saldırılarda tecavüzden başka türlü kurtulma imkanı bulunamaması durumunda savunma meşru sayılmıştır. Kapsamı itibari ile mala yönelik yapılan saldırılarda da meşru savunmanın varlığı İslam hukukunun bu kurumu geniş kapsamlı ele almış olduğunu göstermektedir.

B-) Günümüz Hukuk Sistemlerinde ki Düzenlemeler

İtalyan Hukuku
1930 tarihli İ.C.K da 52. maddede düzenlenen meşru savunma ‘kendisinin veya başkasının bir hakkına yönelen haksız bir tecavüz tehlikesini o anda müdafaa için, müdafaa tecavüzle mütenasip olmak kaydıyla, işlenen fiil ile ceza verilmez. şeklinde yer almaktadır.Tanımı itibari ile yürürlükte olan 1930 tarihli İtalyan ceza kanunuyla meşru savunmanın, kıyasen bir önceki kanuna göre sınırlarının genişletilmiş olduğundan bahsedilebilmektedir.

Alman  Hukuku
Haklı bir savunma varlığının doğabileceği ve hususta bu savunma yapılmışsa ,hareketin hukuka aykırılığından bahsedilemeyeceği ve bu savunmanın kişinin hem kendisi hemde bir başka kişinin korunması veya saldırının önlenmesi amacıyla yapılması zorunlu kuvvet kullanmanın haklı olduğunu ifade etmiştir.Bu açıklamadan da hareketle meşru savunmanın tüm bireysel haklar için kabul edilmiş olduğu, ancak günümüz doktrinlerinde çeşitli yazarlar tarafından sosyal ve ahlaki açıdan değerlendirilen görüşlerle bu kurumun sınırlamalara tabi tutulmuş olduğu kanaatleri de mevcuttur.

İsviçre Hukuku
Madde 33’ te ‘vukuu muhakkak haksız bir taarruza veya haksız bir tehdide uğrayan kimse,şartlara göre,mütenasip olan vasıtalarla taarruzu defi hakkına sahiptir.’’hükmüyle meşru savunma açıklanmıştır.

İngiliz Hukuk Sistemi
Anglo sakson hukuk sisteminin var olduğu İngiliz hukukunda örf ve adetler ve mahkeme kararları, hukuk kuralları işlevini görmektedir.Bu nedenle de meşru savunmanın varlığı bir bakıma mahkeme kararlarıyla şekillenmiştir.Meşru savunma bu hukuk sisteminde bir çok farklı kavramla karşımıza çıkmaktadır.Bu kavramlardan öz savunma, çok dar yorum ifade eden ve kişinin kendisini savunması şeklinde açıklanabilmekle beraber genel kabul gören meşru savunmanın kapsamı modern hukukun kişinin kendisini savunmasıyla birlikte bir başkasını veya malını savunması şeklinde kapsam itibariyle genişletilmiştir.Bu manada bahsedilen açıklamayı kavram itibariyle karşılayabilecek ve ingiliz hukukunda geniş anlamıyla karşımıza çıkabilecek  meşru savunma, ‘zorunlu savunma’dır.Kavramın fikir babası ise Fletcher ‘dir.

Türk Ceza Kanununda ise ;
Meşru müdafaa yazılı olarak ilk defa 1274 tarihli Ceza Kanununda yer almıştır.Günümüzde ki hali ise ;

5237 sayılı TCK ‘da Meşru Savunma ve Zorunluluk Hali başlığı altında 

madde 25’te –

(1) Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.

(2) Gerek kendisine gerek başkasına ait bir hakka yönelik olup, bilerek neden olmadığı ve başka suretle korunmak olanağı bulunmayan ağır ve muhakkak bir tehlikeden kurtulmak veya başkasını kurtarmak zorunluluğu ile ve tehlikenin ağırlığı ile konu ve kullanılan vasıta arasında orantı bulunmak koşulu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.

şeklinde düzenlenmiştir.Maddeden hareketle TCK ‘nın meşru savunmayı kapsam itibariyle geniş olarak ele aldığını görmekteyiz.

C-)Uluslar arası Alanda Yapılan Düzenlemeler

     Geçmişten günümüze uluslararası platformda ülkeler arasında bir çok nedene dayanan çeşitli savaşlar yaşanmıştır. Yakın tarihe bakıldığında  ve hatta günümüzde, benzerlerini görüp yaşamaktayız. Tarihin vermiş olduğu tecrübe ve bilgiden hareketle bir ülke ile bir başka ülke arasında çıkan çatışmanın, savaşın tüm dünyayı ekonomik, sosyolojik, psikolojik, demografik alanlarda etkilediği bilinmektedir. Bu etkilenmenin savaşan bir ülke olmasak dahi yansımaları kaçınılmazdır. Bu nedenle uluslararası alanda çeşitli örgütlenmeler, hukuki düzenlemeler başta öncü gelişmiş ülkeler olmak üzere ,katılan diğer devletlerce de kabul görmüştür. Bunun sebebi bahsettiğimiz alanlarda yaşanabilecek etkilenmeleri en aza indirme gayesidir. Bu amaçla ilke olarak düşünülen ve birleşmiş milletler antlaşmasının ilgili maddelerinde düzenlenen ‘kuvvet kullanma yasağı’ ifadesinin açıklanması ihtiyacı doğmaktadır.Madde 2/4’e göre ; tüm üyeler, uluslararası ilişkilerinde gerek herhangi bir başka devletin toprak bütünlüğüne ya da siyasal bağımsızlığına karşı, gerek birleşmiş milletlerin amaçları ile bağdaşmayacak herhangi bir biçimde kuvvet kullanma tehdidine ya da kuvvet kullanılmasına başvurmaktan kaçınırlar. Maddeden hareketle yukarıda meşru savunma da bahsedilen ‘tehlikenin varlığı’ unsuru baz alınmış, benzer bir örneği de ‘kuvvet kullanma tehtidinin’ bile yeterli olabileceği ortaya konmuştur. Hukukta çeşitli kanun maddelerini incelediğimizde aslında bir çok konu üzerinde yapılan düzenlemelerin yine aynı konu üzerinde istisnalarının da olması gerekliliği ortaya çıkmıştır.Bu manada meşru savunma ifadesini uluslararası alanda da kullanma zorunluluğu süreç içerisinde edinilen tecrübelerle kaçınılmaz bir gerçek olduğunu gözler önüne sermektedir. Ancak bu durum uluslararası bir kaos noktasına varılmaması adına hukuki zemini ile inşa edilmiş ve ilgili koşulların varlığı halinde başvurulması açıkça düzenlenerek yer almıştır. Bahsedilen meşru bir savunma hakkı yine birleşmiş milletler antlaşmasında ve 51. maddesinde şu ifadelerle yer almaktadır.

 ‘Bu antlaşmanın hiçbir hükmü, birleşmiş milletler üyelerinden birinin silahlı bir saldırıya hedef olması halinde, güvenlik konseyi uluslararası barış ve güvenliğin korunması için gerekli önlemleri alıncaya dek, doğal olan bireysel ya da ortak meşru savunma hakkına halel getirmez. Verilen bu meşru savunma hakkını kullanırken aldıkları önlemler hemen Güvenlik Konseyi‘ne bildirilir  ve Güvenlik Konseyi’nin işbu antlaşma gereğince uluslararası barış ve güvenliğin korunması ya da yeniden kurulması için gerekli göreceği biçimde her an hareket etme yetki ve görevini hiçbir biçime etkilemez. Bahsedilen düzenleme ,lafzi yorumu da gözününde bulundurularak, üyelerine ait bir meşru savunma hakkının varlığı ve ilgili maddelerin buna müdahale edemeyeceğinden bahsetmektedir.  Bu manada birleşmiş milletlerin 193 üye ülkeden oluştuğu ve dünya üzerinde toplam listelenen 208 ülkenin var olması da düşünüldüğünde ciddi anlamda, çok geniş çaplı bir uluslararası barışın inşa edilmesi gayesinde olunduğu ortadadır. Ancak her ne kadar teorik manada düzenlemeler yeterli görülmüş olsa da pratikte içinde bulunduğumuz dönem gözden geçirildiğinde çokta gerçeklik payı olmadığı, asıl işlerliğini tam anlamıyla sağlayamadığını, çünkü uluslararası hukuk metinlerinin ihlal edilmesi halinde devletlerin egemen eşitliğini de koruyacak şekilde bir mekanizmanın olmayışı, ülkelerin kendi menfaatlerini göz önünde bulundurarak birbirleri arasındaki ilişkiyi zedelemek istemeyişlerinden ,bir çok ülkenin savaşın eşiğine geldiği hatta içinde olduğu dünya basınının da gündemindedir.

Bu maddeyi doğru açıklayabilmek için öncelikle kavramların neye tekabül ettiğini bilmekte fayda vardır. Burada bahsedilen BM üyelerinden birinin ‘silahlı saldırıya hedef olması hali’ üye devletin egemenliğine, toprak bütünlüğüne veya siyasal bağımsızlığına karşı antlaşmaya aykırı olarak bir silahlı saldırı gerçekleştirilmesi halidir.

O halde koşulları itibari ile bu hakkın doğmasında, bir saldırı tehdidini aşacak boyutta artık silahlı bir saldırının vuku bulmuş olması aranmaktadır. Diğer bir koşul İse saldırının varlığı durumunda meşru olan savunma hakkını kullanacak ve tedbirler almakta olan devletin derhal durumu güvenlik konseyine bildirmesi gerekliliğidir. Bir bakıma burada meşru savunma hakkının ne zaman sona ereceği maddeyle çizilmiş yani Güvenlik Konseyi’nin tedbir almış olduğu an itibari ile hakkın sona ermiş olduğu ifade edilmiştir. Bu bağlamda birleşmiş milletlerin aldığı tedbirlerin meşru müdafaa hakkını kullanan devletin mağduriyetini giderecek ölçüde olması gerekir. Bahsedilecek bir diğer ve son unsur zaman bağlantısı ve orantılılık hususudur.İlgili unsur maddede düzenlenmemiş olsa da hem uluslararası hukuk sistemlerinden , hem de meşru savunmanın anlamı itibari ile çıkarılabilecek doğal bir sonuçtur. Zaman bağlantısı, saldırı ile meşru savunma hakkının kullanılmış olduğu sürede, bir illiyet bağının devamlılığı yani saldırıya karşı yapılan bir korumanın olduğu bir zaman dilimi söz konusu olmalıdır. Bir saldırı gerçekleştiren devlet ile saldırıdan uzun yıllar sonra karşılık vermiş olan diğer devlet, burada meşru bir savunma hakkından çok kin gütme, intikam alma veya yeni bir saldırı gerçekleştirmiş olduğu varsayımlarını doğurmuş olacaktır.Bu nedenle saldırı ve hakkın kullanımı arasında kısa bir zaman dilimi, illiyet bağının varlığının kopmadığını gözler önüne seren makul süre dikkate alınacaktır. Bir diğer unsur ise orantılılık hususudur. Orantılılık hususu hem uluslararası alanda hem de hukuk sistemimizde ilgili mahkeme kararlarının, Yargıtay’ın Bu konudaki görüşleri de dikkate alınarak saldırıyı bertaraf etme niteliğinde olacak ölçüde, bu ölçüyü aşmayan nitelikte bir koruma yönteminin izlenmiş olmasıdır. Bu halin korumanın ötesine geçerek, yeni bir saldırı niteliği teşkil etmemesi gerekir. Böyle bir durumun varlığında meşru savunma hakkı aşılarak ,hukuka aykırı bir eylemin gerçekleştirildiği kabul görür  ve hiçbir hukuk normu aykırı eylemi korumayacaktır.

İKİNCİ BÖLÜM

MEŞRU SAVUNMANIN HUKUKİ NİTELİĞİ

TÜRK CEZA KANUNUNDA  MEŞRU SAVUNMAYA İLİŞKİN AÇIKLAMALAR VE  YARGITAY KARARLARI IŞIĞINDA ÖRNEKLER

A.Genel Olarak

    Hem ulusal hem de uluslararası hukuk sistemlerinde tarihim en eski normlarından biri olan ve farklılıklar göstererek ,aynı zamanda güncelliğini koruyup günümüze kadar gelen meşru savunma da kişinin kendisine, bir başkasına yönelik yapılan saldırılardan korunması yönünde bir hak söz konusu olup davalarda sıklıkla karmışıma çıkacaktır. Hukukumuzda meşru savunma,meşru savunma  ve zorunluluk hali başlığı altında düzenlenmiştir.

 5237 sayılı TCK’nın Madde 25/1de düzenlenmiştir.

   (1) Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.

   (2) Gerek kendisine gerek başkasına ait bir hakka yönelik olup, bilerek neden olmadığı ve başka suretle korunmak olanağı bulunmayan ağır ve muhakkak bir tehlikeden kurtulmak veya başkasını kurtarmak zorunluluğu ile ve tehlikenin ağırlığı ile konu ve kullanılan vasıta arasında orantı bulunmak koşulu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.

Kanunumuz meşru savunmayı karışıklığa yer vermeyecek nitelikte açıkça düzenlenmiştir. Bu nedenle koşulları içinde barındıran maddemizi ,genel itibari ile değerlendirdikten sonra çeşitli yazarlar tarafından da tercih edilen metot yöntem  iki genel başlık altında incelemeye alınacaktır.

B)Meşru Savunmanın Varlık Sebebi

Kişiler, somut olayın koşulları da değerlendirildiğinde, hakka yönelik dışarıdan gelebilecek her müdahaleye karşı sürekli bir tedbir, kuşku içerisinde yaşayamazlar. Bu nedenle kişinin kendisine veya başka birine yönelik bir saldırıyı vuku bulduğu anda bertaraf etmesi gibi bir durum doğması da söz konusu olabilir.Kanun koyucu bu nedenle ,geçmişten günümüze kadar meşru savunma kurumunu güncelleyerek, çağdaş hukuk sistemine uyarlamış ve bireylerin haksız bir saldırı karşısında bir insan doğasına uygun olmayacak şekilde savunmasız kalmasının önüne geçmiştir. 

Meşru savunmayı kanuni tanımından da hareketle kişinin kendisine, bir başkasına yönelik gerçekleşen gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan bir hal ve koşullara göre, saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğuyla yer almaktadır. Burada kişilerin orantılı hareket etmesi gerekliliği ve başka suretle korunmak olanağı bulunmayan bu tehlikeden kurtulmak veya başkasını kurtarmak amacıyla konu veya herhangi bir  vasıta’uygun düşen sınırlar içerisinde) kullanabileceği hali de açıkça ifade edilmiştir.Bu nedenle meşru savunma konusunun daha anlaşılabilir olması amacıyla konumuzu kendi içerisinde ‘saldırıya ilişkin şartlar’ ve ‘savunmaya ilişkin koşullar’ olmak üzere iki genel başlık altında inceleyeceğiz.

1.Saldırıya İlişkin Şartlar

1.a) Bir saldırı olmalıdır.

Yaptığımız eylemin meşru savunma kapsamında değerlendirilebilmesi için ilk olarak kanuni ifadeden de hareketle kendimize veya bir başkasına yönelik bir saldırının varlığından bahsedilmelidir. Bu bir bakıma meşru savunmanın ön koşuludur. Çünkü bir saldırı söz konusu değil ise yaptığımız eylem meşru savunma değil yeni bir saldırı olacaktır.

1.b) Saldırı haksız olmalıdır.

Burada önemli olan saldırının hukuka aykırı olmasıdır. Bu nedenle hakkın kötüye kullanılması kapsamındaki davranışlar da, haksız saldırı olarak kabul edilmelidir. Saldırının cezai ehliyete yani kusur yeteneğine sahip olmayan bir kişi tarafından gerçekleştirilmesi, fiilin haksızlığını etkilemez, bir akıl hastası tarafından yapılan saldırı cezalandırılmamakta ise de, ortada objektif olarak haksız bir saldırı bulunmaktadır ve buna karşı meşru savunma söz konusu olabilecektir.

1.c) Saldırının kişinin kendisine veya bir başkasının hakkına yönelik olması gerekir.

Geçmişten günümüze bir çok hukuk sisteminde geniş ve dar yorumlamaya tabi tutulmuştur. Dar yorumunda,daha çok hayata ve namusa karşı yapılan saldırılar dikkate alınmış, geniş yorumlanmasında ise kişinin sahip olduğu tüm haklar dikkate alınmıştır. Kanaatimce geniş yorumlanması çağdaş hukuk sistemine uygun düşmektedir. 5237 sayılı TCK’nın da benimsemiş olduğu şekliyle geniş yorumda hayata, vücut bütünlüğüne, cinsel dokunulmazlığa, şerefe, mülkiyet haklarına karşı yapılan saldırılarda da meşru savunma kapsamına alınmıştır.

Yargıtay, geceleyin konut dokunulmazlığını ihlal eden kişilere silah çekerek evini terk etmelerini sağlayan sanığın eyleminin meşru savunma sınırları içinde kaldığına karar vermiştir.

1.d) Saldırı Halen Mevcut Olmalıdır.

Saldırı ile yaptığımız eylem eş zamanlı gerçekleşmeli ve meşru savunma kapsamında değerlendirilmesi adına neden sonuç ilişkisi arasındaki illiyet bağının kopmamış olması gerekmektedir. Yani mağdurun sona ermemiş bir saldırıya yönelik yapmış olduğu koruma,meşru savunma kapsamında değerlendirilebilir. Nitekim Yargıtay’da verdiği kararlarda saldırı ile savunmanın eşzamanlı olması gerektiğini vurgulamıştır. Bu şekilde gerçekleşmeyen hallerde artık saldırıya uğrayan kişiyi ,meşru savunma kapsamı içerisinde değerlendiremeyip öç alma duygusuyla hareket etmiş olduğu kabul edilir.

2.Savunmaya İlişkin Koşullar

Bahsedilecek bir diğer genel başlık ise savunmaya ilişkin koşullardır.Savunma kavramını ,yapılan bir saldırıya karşı durum ve imkanların elverdiği ölçüde ,saldırı ile orantılı biçimde bertaraf etmek şeklinde değerlendirebiliriz. TCK’da ki ifadelerinde  incelenmesinde bu başlığın kendi içinde üç unsura ayrıldığı söylenebilir.

2.a) Savunmada Zorunluluk Bulunması

Savunmada zorunluluk bulunması söz konusu olduğunda, orantılı kuvvet kullanma dışında başvurabileceğimiz herhangi bir imkanın olmaması gerekmektedir. Bu bakımdan örneğin güvenlik güçlerinden yardım alabilme hali söz konusuysa savunmada bir zorunluluğun varlığından söz edilemeyecektir. Kişinin savunma halinde olmak yerine saldırı karşısında kaçması içgüdülerine, insan doğasına da aykırı olmuş olduğundan beklenemez.

Savunmada zorunluluk bulunup bulunmadığı, mutlak ve soyut bir biçimde değil, her somut olayın özelliği, saldırının hangi hukuki değere yönelik olduğu, saldırının ağırlığı, saldırıda kullanılan araç, aracın kullanım şekli, saldırının yeri zamanı gibi ölçütlerden yararlanılarak belirlenir.Yargıtay’da verdiği kararlarda bu görüşü desteklemektedir.

2.b) Savunma Saldırana Karşı Yapılmalıdır.

Kanunda düzenlenen konuya ilişkin savunma hareketinin saldırgana yöneltilmiş olması gerekliliği açıkça ifade edilmemiş olsa da kurumun doğal ve mantıki yorumuyla bu sonuca varabilmek olağandır. Zaten savunma eylemlerinin, saldırıyı gerçekleştiren kişi yerine bir başka kişiye yapılmış olması halinde meşru savunmadan bahsedilemeyecektir. Bilinçli olarak yapılması halinde bir başka saldırıdan, ilerleyen konularda anlatılacağı üzere hata ve sapmaya ilişkin hükümler de manevi unsuru dikkate alınarak faydalanıp faydalanılamayacağından bahsedilecektir. Örneğin, savunma eylemini saldırgana yöneltmek yerine eşine , ailesine akrabalarına veya malına yönelik bir kuvvet kullanmanın gerçekleşmiş olması verilebilir.

2.c) Savunma İle Saldırı Orantılı Olmalıdır.

Savunma saldırıyı bertaraf edecek ölçüde olmalıdır. Saldırıya uğrayan kişi, ancak bu saldırıyı etkisiz kılma amacıyla kendini savunduğu takdirde yapılan eylem meşru savunma ile örtüşecektir.

aa)Saldırıda Kullanılan Araç ile Savunmada Kullanılan Araç Arasında Oran

Bu şekilde gerçekleşmeyen ve orantılılık ilkesiyle bağdaşmayacak kuvvet veya vasıta ile yapılan savunmada TCK madde 27 de düzenlenen meşru savunmada sınırın aşılması durumu söz konusu olur. Meşru savunmada kullanılan aracın niteliği kadar ne şekilde kullanıldığı da önem arz eder. Çünkü bir vasıta değişik zarar potansiyelleri barındırabilir.Örneğin tabanca ateşli silah olarak değil künt bir cisim olarak kullanılmış olabilir veya sadece tehdit amaçlı da kullanılmış olabilir. Bu nedenle kişinin aracı savunmaya yetecek ölçüde kullanıp kullanmadığına bakılır.

Oranlılık ilkesi meşru savunmada önemli bir yer tutmakta ve Yargıtay’ın vermiş olduğu kararlarda sıklıkla karşımıza çıkmaktadır.Bu nedenle aşağıda orantılılık ilkesinin somutlaştırılabilmesi için birkaç karar incelenecektir.

“…mağdurun sanığı yere yatırdıktan sonra ona vurması, boğazını sıkmaya başlaması ve mağdurun kardeşinin sanığın mukavemet etmesini engelleyecek şekilde ayaklarından tutması karşısında, sanığın bu haksız saldırı nedeniyle kendisini savunma hakkı doğmuştur. Ancak sanığın cebinden çıkardığı çakı bıçağı ile kendisine saldıran mağduru yaralamaya yönelik olarak hayati bölgeleri dışında, örneğin bacaklarına doğru vurarak saldırıyı defetmesi mümkün iken mağdurun göğüs bölgesine doğru rastgele çakı bıçağını sallaması sonucu mağduru göğüs boşluğuna nafiz ve akciğer yaralanması oluşturacak şekilde yaralaması eyleminde, saldırı ile savunma arasında oran bulunmasışartı gerçekleşmediğinden, meşru savunmanın şartlarının oluştuğundan sözedilemez…”

Sanığın maktülün kendisine ve kardeşi K’e yönelen bu silahlı saldırısını defetmek maksadıyla rastgele silahla ateş ederek tek isabetle maktul M’nın oğlu  C’yi üst bacak bölgesinden, maktulün diğer oğlu S’i sol topuk bölgesinden yaraladığı, maktul M H’yı ise göğüs ön yüzünden vurarak ölümüne neden olduğu olayda; kendisini silahla yaralayan ve akabinde darp edilmiş vaziyette yerde yatmakta olan kardeşi K’e de dört el silahla ateş eden maktule devam eden yaşama hakkında yönelik haksız saldırısını bertaraf etmek maksadıyla o anki hal ve koşullara göre başka türlü hareket etme imkanı bulunmadığından hamili bulunduğu silahıyla ateş ederek maktulün ölümüne neden olan sanığın eylemini meşru savunma şartları altında gerçekleştirdiği kabul edilmelidir.

Birinci uyuşmazlık konusunda açıklandığı üzere meşru savunma durumunda olan sanığın maktülün oğulları C ve S’e yaptığı gibi hayati bölgesine hedef almadan ateş ederek saldırıyı bertaraf etmesi mümkün iken yakın mesafeden maktulü göğsünden vurması eyleminde, saldırı ve savunmaya ilişkin şartların bulunduğunda şüphe bulunmamakta ise de, savunma ile saldırı arasındaki denge savunma  lehine bozulmuş olup dolayısıyla da ölçülülük ya da orantılılık ilkesi ihlal edilmiştir…………..Sanığın maruz kaldığı saldırının etkisiyle içine düştüğü psikolojik hal nedeniyle heyecanlanması,paniğe kapılması ve hatta korkması, bunun sonucunda da meşru savunma sınırını aşması hayatın olağan akışından beklenebilecek bir durum olup,somut olayda TCK’nın 27.maddesinin 2.fıkrasının uygulama şartları gerçekleşmiştir.

bb) Saldırıya Uğrayan Hak ile Zarar Verilen Hak Arasında Oran

Önceki açıklamalarımızdan ve TCK’da ki meşru savunmaya ilişkin ifadelerden hareketle Y-yapılan düzenlemelerin geniş yoruma tabi tutulmuş olduğu yani meşru savunma kapsamında korunan hukuki menfaatimizin yaşam hakkı, vücut bütünlüğü, namus kavramından öteye taşınarak aynı zamanda şeref, özgürlük mülkiyet gibi konuları da içine alacak şekilde geliştirilmiş olduğu ortadadır.

Savunmanın meşru kabul edilebilmesi için, saldırıya uğrayan hak ile savunma sırasında zarara uğratılan hakta bir oran bulunmalıdır. Bu oran da tıpkı araçta olduğu şekliyle düşünülmemeli ve mutlak biçimde anlaşılmamalıdır.Saldırıya uğrayan hakkın savunma yoluyla zarara uğratılan haktan daha kıymetli olması şart olmayıp, kanunumuz da saldırı sonucu zarara uğrayan hakkın daha üstün olması şartını aramamıştır. Saldırıya uğrayan hakkın korunması için ondan daha değerli bir hakka zarar vermek mümkündür. Aksi halde her haktan üstün olan yaşama hakkı, malvarlığı veya cinsel özgürlük ile kıyaslandığında, bu değerleri ihlal edilen kimsenin saldırıda bulunanı hiçbir şekilde öldüremeyeceği sonucuna ulaşılır ki bu da kabul edilemez.Hâkim tarafından her somut olayın özelliği dikkate alınarak sağlıklı bir değerlendirme yapılmalıdır. Örneğin ,mülkiyet hakkı ile yaşama hakkı arasında bir denge bulunduğu söylenemez. Bu bakımdan malını müdafaa ettiğini iddia ederek saldırganı öldüren kimsenin meşru savunmadan yararlanması mümkün olmamalıdır.

C) ÜÇÜNCÜ KİŞİ İÇİN MEŞRU SAVUNMA

5237 sayılı TCK’nın 25/1 maddesinde meşru savunmada; “gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş” saldırıyı etkisiz hale getirmek için meşru savunmanın yapılabileceğinden bahsedilmektedir. Kanun koyucu, insanoğlunun birbirleriyle dayanışma ve yardımlaşma içinde olması gerektiği düşüncesine değer vermek suretiyle 3. kişi lehine meşru savunmayı kabul etmiştir. Saldırıya uğrayan kişi açık ve gizli iradesi ile savunma eylemine karşı ise, daha doğrusu savunma hareketini istemiyor ise üçüncü kişi lehine meşru savunma olmaz. Bununla birlikte saldırı, saldırıya uğrayan kişinin tasarruf yetkisinin olmadığı bir alana ilişkin ise üçüncü kişi lehine meşru savunmayı kabul etmek gerekir. Örneğin; bir kişinin hayatına yönelik bir saldırıyı uzaklaştıran veya def eden kimse, hukuka uygun hareket etmiştir. Mağdurun “ben ölmek istiyordum” gerekçesi ile meşru savunmaya razı olmamasının bir önemi yoktur.[30]

D ) MEŞRU SAVUNMADA SINIRIN AŞILMASI

5237 Sayılı TCK’da Sınırın aşılması

Madde 27- (1) Ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerde sınırın kast olmaksızın aşılması halinde, fiil taksirle işlendiğinde de cezalandırılıyorsa, taksirli suç için kanunda yazılı cezanın altıda birinden üçte birine kadarı indirilerek hükmolunur.

(2) Meşru savunmada sınırın aşılması mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmiş ise faile ceza verilmez.

Şeklinde düzenleme alanı bulmuştur.

Sınırın aşılması Madde 27- (1) Ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerde sınırın kast olmaksızın aşılması halinde, fiil taksirle işlendiğinde de cezalandırılıyorsa, taksirli suç için kanunda yazılı cezanın altıda birinden üçte birine kadarı indirilerek hükmolunur. (2) Meşru savunmada sınırın aşılması mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmiş ise faile ceza verilmez.

Failin meşru savunmada sınırı aşmasında şu hususu da belirtmek gerekir; eğer failin davranışı meşru savunma kapsamında ise buna bağlı olarak gerçekleşen neticelerden (neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç tiplerine ait özel neticeler de dahil olmak üzere) cezalandırılabilmesi mümkün değildir. Örneğin kendisine bıçakla saldıran bir kişiyi etkisiz hale getirmek amacıyla ayağından silahla vuran failin kastı, saldırganı yaralamaya yönelik olmasına rağmen, saldırganın daha sonradan aşırı kan kaybı veya başka bir sebepten dolayı hayatını kaybetmesi durumunda, kasten yaralama bakımından hukuka uygun olarak davranan failin ölüm neticesinden sorumlu tutulabilmesi mümkün değildir.

II. MEŞRU SAVUNMADA SINIRIN AŞILMASININ KOŞULLARI

a-) Meşru Savunma Halinden Söz Edilebilecek Bir Olay Olmalıdır.

Yukarı da detaylı olarak incelediğimiz meşru savunma haline ilişkin koşulların varlığı gerekmektedir.Meşru savunmanın varlığı ,sınırın aşılmasında bir önkoşul olma mahiyeti taşımaktadır.

b-) Meşru Savunmada Sınır Aşılmış Olmalıdır.

Sınırın aşılmış olmasında araçların ve kullanımlarının ölçüsüz ,orantılılık ilkesine aykırı olmasıyla beraber saldırıya  ve savunmaya yönelik korunan ve ihlal edilen haklar bakımında somut olaylardaki dengesizlikte söz konusu olabilir.Bu daha çok karşımıza mala yönelik saldırılarda karşımıza çıkar.

Örneğin bahçesinden meyve çalan çocuğu silahla yaralayan kişinin meşru savunmadan yararlandırılması düşünülemez. Oysa evinde karısı ve çocuklarıyla uyuyan kişinin evine giren hırsızı somut olayın özelliğine göre öldürmesinde ise meşru savunma kurallarının uygulanacağı açıktır. 

c-) Meşru Savunma Sınırı Heyecan, Korku ve Telaş İle Aşılmış Olmalıdır.

Saldırı anıyla ,korunmaya yetecek ve bertaraf edecek ölçüde bir kuvvetle yapılan savunma arasında bir zaman ölçüsü vardır. Savunma hareketlerinin saldırının muku bulduğu anda gerçekleştirilmesi gerekir. Ancak bu durum içerisinde olan kişinin psikolojik durumu somut olaylar göz eline alındığında kendini gerekli soğukkanlılığı gösteremeyecek halde olabilmektedir. Bu durum karşımıza heyecan, korku veya telaş şeklinde somut olayla ilişkilendirilerek karşımıza çıkar. Bu kapsamda yapmış olduğumuz savunma hareketleri, bu hasta veya haklar arasındaki ölçülülük ilkesinin ihlali bahsedilen duygusal unsurlardan kaynaklı olarak aşılmış olabilir. Koşulların gerçekleşmesi halinde de faile ceza verilmemesi durumu söz konusu olabilir.

d-) Sınırın Aşılması, Mazur Görülebilecek Heyecan, Korku veya Telaştan İleri Gelmelidir.

C bendinde ifade etmiş olduğumuz açıklamalar ile beraber soyut unsurların düzenlemede yer almış ve sübjektif niteliklere sahip olduğundan bahisle ,somut vakıalarda 27.madde çerçevesinde değerlendirme yapılabilmesi için bir objektif nitelik kazandırma gayesi güdülmüş ve bu maksatla heyecan ,korku ve telaşın mazur görülebilecek ölçüde yani kusurunu dikkate almayacağımız veya somut olayı göz önüne alarak kınayamacağımız niteliğe sahip olması aranmaktadır.

“…Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanık İlhan’ın maktul Onur’u meşru savunmada sınırın aşılması suretiyle öldürmek, katılan Gökhan’ı öldürmeye teşebbüs suçundan, sanığın suçunun sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde sanığın katılan Gökhan’ı öldürmeye teşebbüs suçunun niteliği tayin, takdir ve tahrike ilişkin cezayı azaltıcı sebebin nitelik ve derecesi takdir kılınmış savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, sanık İlhan’ın maktul Onur’u meşru savunmada sınırının aşılması mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmek suretiyle öldürdüğünün kabulü ile ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmiş, sanık İlhan’ın hırsızlık suçu ile sanık Şerife’nin 6136 sayılı Yasaya Muhalefet suçlarından açılan davalarda, suçların yasal unsurları oluşmadığından beraatlerine karar verilmiş; incelenen dosyaya göre verilen hükümlerde isabetsizlik görülmemiş olduğundan, Cumhuriyet Savcısının sanık İlhan yönünden vasfa yönelik, katılanlar vekilinin bir nedene dayanmayan ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, hükmün tebliğnamedeki düşünceye aykırı olarak..” 

2.MEŞRU SAVUNMADA SINIRIN AŞILMASINDA YARGITAY’IN KABUL ETTİĞİ KOŞULLAR

a-) Meşru Savunmada Korunabilecek Bir Hakkın Bulunması

Düzenlemenin lafzi yorumundanda yola çıkarak bahsedilen hak kavramı geniş yorumlamayı gerektirmektedir.içerik itibariyle yaşam,vücut bütünlüğü,mal ,namus,şerefe yönelik bir hakkın savunulma ihtiyacı söz konusu olmalıdır.

b-) Saldırıya İlişkin Koşulların Var Olması

Yukarı da detaylı olarak ifade ettiğimiz şekilde Meşru savunmada bir saldırının varlığının kabul edilmesi için; savunma yapana veya üçüncü kişiye karşı bir saldırının var olması ve saldırı  yapılırken devam ediyor olması, saldırının haksız olması, saldırının her hangi bir hakka yönelik olması gerekir.

c-) Savunmaya İlişkin Koşullarda “Ölçülülük” Şartının Savunma Lehine İhlal Edilmesi Sureti İle Sınırın Aşılması

Savunmada kullanılan aracın, saldırı fiilini defetmesi bakımdan orantılılık yoksa, yada saldırı ve savunmanın yöneldiği haklar bakımından orantılılık söz konusu değilse daha doğrusu savunma yapanın ölçüyü kendi lehine ihlal etmesi durumunda meşru savunmada sınırın ölçülülük açısından aşıldığı kabul edilir.

d-) Sınırın Aşılmasının Mazur Görülebilecek Bir Heyecan Korku Veya Telaştan İleri Gelmesi

Meşru savunmada sınırın aşıldığının kabulünü tamamlayan önemli koşul, meşru savunmanın “mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmesi” gerekir. Meşru savunma halinde sınırın heyecan, korku ve telaş şeklindeki psikolojik etkenler, maruz kalınan saldırı nedeniyle ve buna karşın söz konusu olan meşru savunma kapsamında ortaya çıkmış olmalı, kişi maruz kaldığı saldırıyla ortaya çıkan bu etkenler nedeniyle sınır aşımına yönelmiş olmalıdır. Kişinin meşru savunma halindeki psikolojik durumu dikkate alınmalıdır.

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

MEŞRU SAVUNMADA HATA VE MEŞRU SAVUNMANIN BENZER KURUMLARLA İLİŞKİSİ

I . MEŞRU SAVUNMADA HATA

1.Ceza Hukukunda Hata Kavramı

Ceza hukuku anlamında hata iki şekilde ortaya çıkar; Biri hukuk kuralının hiç bilinmemesi veya yanlış bilinmesi sonucu ortaya çıkan hukuki hata, ikincisi ise failin işlediği fiilin suç oluşturduğu konusunda herhangi bir yanılgısı olmayıp, failin yanılgısı suçu oluşturan maddi unsurlarda, nitelikli hâllerde veya hukuka uygunluk hâllerindedir ki, söz konusu hataya fiili hata veya maddi hata denir.

İlk anlamıyla bahsettiğimiz hukuki hata da ilgililerin Hukuk kuralını bilmemesi veya yanlış bilmesi hali vardır ancak kanunu bilmemek mazeret sayılmaz ilkesinden hareketle hukuki hatanın sorumluluğu kaldırmayacağı yani failin kılınabilirliğinin, kusurluluğunun devam etmiş olacağı manası çıkarılacaktır. Bu nedenle bizi daha çok ilgilendiren ceza hukukunda ikinci anlamıyla karşımıza çıkan fiili hata veya diğer adıyla maddi hatadır.

Maddi hata TCK madde 30da hata başlığı altında düzenlenmiştir.

(1) Fiilin icrası sırasında suçun kanuni tanımındaki maddi unsurları bilmeyen bir kimse, kasten hareket etmiş olmaz. Bu hata dolayısıyla taksirli sorumluluk hali saklıdır.

(2) Bir suçun daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli hallerinin gerçekleştiği hususunda hataya düşen kişi, bu hatasından yararlanır.

(3) Ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenlere ait koşulların gerçekleştiği hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi, bu hatasından yararlanır.

(4) (Ek fıkra: 29/6/2005 – 5377/4 md.) İşlediği fiilin haksızlık oluşturduğu hususunda kaçınılmaz bir hataya düşen kişi, cezalandırılmaz.

2.Meşru Savunma da Kastı Kaldıran Hata

Kastın tanımından da anlaşıldığı üzere kastın varlığı için iki unsurun varlığı gerekir; bunlar bilme ve istemedir. (Suç fiilinin kanuni tanımındaki unsurların bilinmesi ve bu fiilin istenmesidir.)Kastın bu unsurlarına ilişkin bilgisizlik veya eksik bilgi, kastın varlığına engel olur.

Bu nedenle hata konusunu meşru savunmanın koşullarıyla  ilişkilendirerek, bu unsurlar da hataya düşülmesi halinde yani hata kapsamında kişinin maddi unsurlar, nitelikli haller, yani saldırı başlamamış veya bitmiş olması ya da kişinin psikolojik durumu itibari ile korku heyecan ve telaş içerisinde saldırının var olduğunu veya devam ettiğini düşünerek yapmış olduğu savunma eylemlerinde TCK m.30/3 hükmü ile düzenlenen hatadan yararlanır, kişinin kastı somut olay değerlendirilerek kalkmaktadır.

Örneğin bir kişi kendisine bir saldırı olduğunu sanarak saldırgan zannettiği kişiyi bilerek yaralarsa yani savunma yaparsa taksirle yaralamadan sorumlu tutulur. Ancak suç teşkil eden savunma fiili taksirle işlenebilen bir suç değilse o zaman gene cezalandırılmaz.

Tablo 1.

II. MEŞRU SAVUNMANIN BENZER KURUMLARLA İLİŞKİSİ

HAKSIZ TAHRİK VE MEŞRU SAVUNMA İLİŞKİSİ
Meşru savunma ve haksız tahrik arasındaki benzerlik ve farklılıkları yönünde yapılacak kıstasta kanundaki düzenlemelerinden yola çıkılarak açıklamalarda bulunulacaktır.

Meşru Savunma TCK madde 25/1’de düzenlenmiştir.

(1) Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.

Haksız tahrik ise Haksız Tahrik başlığı altında

Madde 29- (1) Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hallerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir.

Şeklinde yer almaktadır.

Kanun maddelerindende hareketle yapılacak ilk değerlendirme haksız tahrik ve meşru savunma halinde yani her iki durumda da haksız bir saldırının varlığı görülmektedir.Meşru savunma kişinin kendisine veya üçüncü bir kişiye yönelmiş olan haksız bir saldırının varlığı halinde söz konusuyken , haksız tahrikte sona eren ya da devam eden haksız bir saldırının varlığında ortaya çıkmaktadır.Ayrımı ise meşru savunmaya ve haksız tahrik uygulamasına hangi anda başvurulduğu yönünde karşımıza çıkar.Yani meşru savunma hükmünden yararlanabilmek için bahsedilen savunma eylemine , saldırıyla eş zamanlı olacak şekilde yani saldırı vukuu bulduğu an başvurulmasın gerekirken , haksız tahrikte bu koşul aranmamakta ve saldırı sonrası yapılan eylemler olarak ifade edilebilmektedir.Bir diğer farklılık ise ,her iki kanun maddesinde de  verilecek cezaların farklı olması şeklindedir.Yani yukarıda detaylı olarak incelediğimiz meşru savunmanın tüm koşullarının mevcut olması halinde fail cezalandırılmazken ,haksız tahrik ise bir indirim nedeni olarak karşımıza çıkmaktadır.

 ‘‘Dosyaya kasten öldürmeye teşebbüs suçundan yargılama yapılmıştır. Olay günü sanık, mağdur ve tanık sürülerin sulanması meselesi yüzünden tartışmış, tartışmanın büyümesi ile sanık ile tanık bir olup mağdura saldırmıştır. Tanık, mağduru tutmuş, sanığın da elindeki sopa ile mağdura vurmuştur. Mağdur, sanık ve tanıktan kurtulduktan sonra üzerinde taşıdığı ve o ana kadar göstermediği tabancası ile sanığa ateş ederek yaralamıştır. Sanığın yere düşmesi ile omzunda taşıdığı tüfek ile arkasını dönüp giden mağdura ateş açmıştır. Mağdur, sanığın ateşi ile ağır yaralanmış ve hayati tehlike geçirmiştir.’’

MEŞRU SAVUNMA İLE ZORUNLULUK HALİNİN KARŞILAŞTIRILMASI
MEŞRU SAVUNMA (25/1)

(1) Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.

ZORUNLULUK HALİ (25/2)

(2) Gerek kendisine gerek başkasına ait bir hakka yönelik olup, bilerek neden olmadığı ve başka suretle korunmak olanağı bulunmayan ağır ve muhakkak bir tehlikeden kurtulmak veya başkasını kurtarmak zorunluluğu ile ve tehlikenin ağırlığı ile konu ve kullanılan vasıta arasında orantı bulunmak koşulu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.

Meşru savunma ve zorunluluk hali aynı maddenin farklı fıkralarında düzenlenmiştir. Zorunluluk halinin bir diğer adı ıstırar hali olarak da karşımıza çıkmaktadır. Meşru savunma ve zorunluluk hali arasındaki en büyük fark başta eylemi yapmamızın sebebine bakılarak incelenecektir yani meşru savunma da haksız olmakla beraber bir saldırı durumu söz konusu İsken zorunluluk halinde haklı veya haksız olarak değerlendirilemeyen ancak kesin olan bir tehlikenin varlığından söz edilmektedir. Meşru savunma insandan gelecek bir saldırıya yönelik olarak düzenlenmişken zorunluluk halinde mevcut tehlike insan kaynaklı olmayadabilir. Yani zorunluluk halinde tehlike doğal afet, hayvan veya insandan da kaynaklanabilirmektedir. Ancak her iki durumda da benzer. Olarak hakka yönelik bir durumun olduğunu ifade etmek gerekecektir. Meşru savunmada , Savunma halinde bulunan kişi saldırıya kendisi de sebebiyet vermiş olabilirken zorunluluk halinde bu durumun aksi düzenlenmiş yani kişi tehlike kendisi bilerek sebebiyet vermemiş olması koşulu aranmaktadır. Meşru savunma detaylı olarak incelediğimiz haklar arasındaki oranın yani yarar ile verilen zarar arasında kural olarak bir oranlılık gerekmediğinin ancak zorunluluk Halen’in varlığında bu oranın bulunması gerektiği ifade edilebilir. Meşru savunma bir hukuka uygunluk nedeni iken zorunluluk hali içinde bulunduğumuz tehlikeden hareketle kişi kusurlu veya hakkını alabilir bulamayacagınızdan kusurluluğu ortadan kaldıran bir hal olarak düzenlenmiştir. Son olarak meşru savunma da insanın doğası gereği içinde bulunmuş olduğu bir tehlikeden kaçmak mecburiyetinde tutulamayacağından ve bu nedenle düzenlemeye gidilmiş olması da ifade edilebilirken , Zorunluluk halinde kaçmak imkanı mevcut ise bu maddeden tehlike aktında bulunan kişinin yararlanamayacağı açıklanabilir.

SONUÇ

Geçmişten günümüze kadar hem ulusal hem uluslararası hukuk metinlerinde önemli bir yere sahip olmuş olan meşru savunma ,ulusal hukuk metinlerinde haksız bir saldırıdan hukuki zemine inşa edilmiş, biçimlendirilmiş kuvvet kullanmayla, ölçülülük çerçevesinde ,karşı konması şeklinde yer almıştır. Uluslararası hukuk metinlerinde ,dünya barışını sağlamak maksadıyla, bir çok devletin taraf olmuş olduğu antlaşmalar çerçevesinde kuvvet kullanma yasağına bir istisna niteliği taşımaktadır. Türk hukuk sisteminde TCK madde 25/1 ve uzantısı olarak 27/2 çerçevesinde şekillenmiş, öğretide kolay öğrenim maksadıyla koşulları saldırıya ilişkin ve savunmaya ilişkin olmak üzere iki genel başlık altında değerlendirilmiştir. Koşulların varlığı halinde, kişinin kendisini veya üçüncü bir kişinin saldırıya uğrayan hakkını saldırıyla eşzamanlı olacak şekilde koruma altına almasına ilişkin çeşitli vasıtalar, yöntemler kullanarak bertaraf etmesi insan doğası ve içgüdüsünün bir gerekliliğidir.Bu kapsamda meşru savunma halinde olan bir kişi,somut olayda koşulların varlığı halinde cezalandırılamayacaktır. Kanunda böyle köklü ve önemli bir düzenlemenin getirilmesi aynı zamanda belirli durumlar içerisinde hakkın aşılmasından hareketle somut olayla ilişkilendirilen,meşru savunma da sınırın aşılması başlığına da ihtiyaç duyulması halini ortaya koymuştur. Kişiler kendisi veya üçüncü bir kişinin saldırıya uğrayan hakkını kuvvet kullanarak korurken ,içinde bulunmuş olduğu psikolojik durum da değerlendirildiğinde soğukkanlılığını koruyamayarak telaş, korku veya  heyecana kapılarak hareket etmiş olmaları çok olağandır. Bu nedenle kanun koyucu konuya ilişkin ilgili maddede düzenlemeye giderek , kapsam itibari ile sınırlarını çizmiş ve somut olayda ki ölçülülük durumları da göz önünde bulundurularak heyecan korku ve telaş içerisinde olan bireyin, cezalandırılamayacağını ifade etmiştir. Aynı zamanda Yargıtay kararlarında da sürekli karşımıza çıkan meşru savunmanın pekiştirilip kolayca  ayrıştırılabilirmesi için haksız tahrik ve zorunluluk hali kavramları çalışmamızda yer almış ve haksız tahrikte, meşru savunmayla farkının altı çizilerek , saldırı anı ve savunma anı koşullarıaltında   karar verilmesi gerekliliği ifade edilmiştir. Zorunluluk halinde ise ,ortaya konan en büyük farkın eylemi yapmamızda ki sebebe ve saldırının haklı veya haksız olarak değerlendirilip hangi hüküm çerçevesinde inceleneceği değerlendirilmiştir. Kanaatimce kişilerin kendi içerisinde kanunlarda ifade edilemeyecek kadar bir çok sebepten çıkan uyuşmazlıklar karşısında yaşam hakkı, namus kavramı başta olmak üzere  şeref, mala, mülkiyete ilişkin hakların daha geniş yorumuyla bu kapsam içerisinde koruma altına alınmış olması gayet yerindedir. Aynı zamanda bu geniş yorum çağdaş hukuk düzeninin getirmiş olduğu bir güncelliktir.

 

Telefon
WhatsApp
Instagram
Telegram